Güney Fransa deyince herhalde hemen hemen hepimizin aklına Nice, Cannes, Marsilya, Saint Tropez, Monte Carlo gibi daha adını söylerken ruhumuzda gösteriş uyandıran şehirler gelir. Romantik olduğu kadar lüks bu sahil şeridi, büyük şehirlerin arasında yer alan, adı sanı pek bilinmeyen ama Picasso gibi bazı dünyaca ünlü sanatçıların hayatlarının belirli bir döneminde yaşadığı, sanat eserlerini yarattığı küçük ve çok iyi korunmuş ortaçağ kasabalarıyla birlikte Fransız Rivierası veya Provence olarak da anılıyor. Nice, Cannes ve Monte Carlo üçlüsünü içine alan sahil kesimiyse daha ziyade Cote D’Azur olarak biliniyor. Özetleyecek olursam, Güney Fransa, Cote D’Azur, Fransız Rivierası ve Provence aslında aynı yerler, neden isim konusunu bu kadar karmaşık bir hale getirmişler bilmiyorum 🙂
Fransız Lisesi mezunu olmam sebebiyle fazlasıyla içli dışlı olduğum Fransa daha ortaokul yaşlarından itibaren sık sık gittiğim bir ülke olsa da ta ki geçen seneye kadar ülkenin güneyine adım atmak kısmet olmamıştı. Cannes’ı film festivaliyle, Nice’i upuzun sahiliyle Monte Carlo’yu kumar cenneti olarak bilsem de içten içe bu bölgeyi sıkıcı ve aşırı turistik bulduğum bir gerçek. Fakat Mayıs sonunda ansızın bir Paris seyahati çıkınca ve uzun bir bayram tatili bu tarihe denk gelince zaman bu zamandır diyerek Cote D’Azur’e bir şans vermek istedik. Baştan hiçbir planlama yapmadık, Paris’ten Nice’e uçalım, yol bizi nereye götürürse dedik ve güney Fransa gezimiz böylece başlamış oldu.
Cote D’Azur yaklaşık üç yüz yıldır dünya sosyetesinin gözdesi. Kraliçe Victoria, Winston Churcill, Ernest Hemingway, Pablo Picasso, Agatha Christie, Grace Kelly gibi dünyaca ünlü isimlerin yanı sıra Rusya’nın en zengin insanları Fransız Rivierası’nın ününe ün katanlar arasında. Aslında Güney Fransa’yı ilk keşfedenler İngilizler. Bugün Nice’in en ünlü caddesi sayılan Promenade des Anglais Türkçe “İngilizlerin yürüyüşü” anlamına geliyor, sebebiyse İngilizlerin 18. yüzyılın sonlarına doğru sağlıklarını iyileştirmek umuduyla yaz aylarını sıcak, kuru bir iklimde geçirmek üzere Nice’i ziyaret etmeye başlaması. Zamanla sezonluk ev kiralamaya ve arkadaşlarını, ailelerini buraya davet etmeye başlıyorlar, böylece Nice’in ve genel anlamıyla Fransız Rivierası’nın popülaritesi artmaya başlıyor. 19. Yüzyılda ise demiryollarının inşa edilmesi, büyük otellerin ve casinoların açılmasıyla birlikte zengin insanlar Güney Fransa’ya akın etmeye başlıyorlar.
Cote D’Azur’e Nasıl Gidilir?
Her Cote D’Azur seyahati mecburen Nice Havalimanından başlıyor çünkü bu bölgede başka bir havalimanı yok.
Eğer sadece Nice’te kalmayıp günübirlik de olsa komşu şehir ve kasabalara da gitmeyi düşünüyorsanız mutlaka bir araba kiralamanızı öneririm. Şehirlerin arası gerçekten çok kısa ancak asıl “Provence” ruhunu taşıyan küçük köy ve kasabalar. Buralara gidebilmek için bir arabanızın olması şart. Eğer sadece tek bir şehire ya da büyük şehirlere gidecekseniz, otobüs veya tren de kullanabilirsiniz.
Cote D’Azur’ün en güzel kısmı arabayla bir şehirden başka bir yere 15-20 dakika içinde gidebiliyor olmanız. Bu sayede güney Fransa’yı gönlünüzce gezebiliyorsunuz. Ancak yazın en civcivli günlerine denk gelirseniz süreler biraz uzayabilir çünkü sahil şeridinde yollar tek şeritli ve oldukça kalabalık. Ama ne olursa olsun hiç sıkılmayacağınızı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim çünkü sağlı sollu devasa villalar, tarihi binalar, yanınızdan geçen lüks arabalar, yol boyunca ağzını açık bırakan manzaralar sizi epey oyalıyor olacak.
Cote D’Azur Gezisine Kaç Gün Ayırmalı?
Biz 2 gece Cannes, 2 gece Nice ve 1 gece Saint Jean Cap Ferrat olmak üzere bu geziye 5 gece 6 gün ayırdık. Ancak valiz açmak ve toplamak gerçekten çok yorucu oldu. Yukarıda anlattığım gibi şehirler birbirine çok yakın olduğu için bu eziyete girmenize hiç gerek olmadığını söylemem gerek. Her yere hemen hemen eşit mesafede olan Nice’de konaklayarak günübirlik geziler yapmanız çok daha konforlu olacaktır.
Eğer yaz tatilimi doyasıya yaşayayım, bol bol denize de gireyim, çevreyi de gezeyim diyorsanız Nice’te 4-5 gün kalmanızı tavsiye ederim. Yok sadece deniz, sahil, yemek bana yeter diyorsanız 2-3 gün de ayırabilirsiniz. Fakat oraya kadar gitmişken biraz dolaşmanızı çok tavsiye ederim.
Nereleri Gezmek Lazım?
Cote D’Azur’un en ünlü şehirlerini zaten saymıştım. Ancak bir Güney Fransa gezisinin en keyifli yanlarından biri hiç şüphesiz küçük kasabaları ve köyleri gezmek, bol bol tarih solumak ve güzel yemeklere doymak.
Eze, Saint-Paul de Vence, Grasse, Villefranche-sur-Mer, Antibes, Menton Güney Fransa gezinize ekleyebileceğiniz yerlerden. Ancak mutlaka görmeniz gereken bir gizli cennet var ki, ne yapın ne edin oraya bir gününüzü ayırın: Saint Jean Cap Ferrat! Aşağıda detaylarını anlatıyor olacağım.
Cote D’Azur’da Fiyatlar
Güney Fransa seyahati dediğimiz zaman mutlaka değerlendirilmesi gereken konuların başında bütçe geliyor. Cote D’Azur oldukça pahalı bir yer. Cannes, Nice gibi büyük şehirlerde her bütçeye uygun konaklama ve yemek seçeneği bulabilecek olsanız da daha küçük yerleşim yerlerinde alternatifler maalesef oldukça kısıtlı. Sırf bu nedenle de konaklama merkezi olarak Nice’i tercih etmeniz cebinizi biraz olsun rahatlatabilir.
Diğer yandan, Cote D’Azur pek çok uluslararası etkinliğe ev sahipliği yaptığı için fiyatların normalin üzerinde olduğu tarihlere de dikkat etmenizi öneririm. Cannes Film Festivali, Nice Karnavalı, Cannes Lion, Monaco Grand Prix, Monte Carlo Open tenis turnuvası bunlardan yalnızca bazıları. Şehirler birbirine yakın ve küçük olduğu için bir yerde gerçekleşen etkinliğin kalabalığı diğer şehirlere de yansıyabiliyor. Seyahatinizi planlamadan önce etkinlik takvimini araştırmayı unutmayın.
Cannes
Biz Cote D’Azur seyahatimize Cannes’dan başladık. Nice Havalimanından Cannes’a yaklaşık yarım saatte vardık. İtiraf etmem gerekirse Cote D’Azur gezisinin en büyük hayal kırıklığı Cannes oldu. Oralara kadar gitmişken gidip görmek gerekir ama ben olsam günübirlik gider, etrafı gezer ve hızla Nice’e geri dönerdim 🙂
Cannes deyince elbette hepimizin aklına önce Cannes Film Festivali geliyor. İnsan ister istemez gözünde saray gibi bir bina, upuzun bir kırmızı halı canlandırıyor. Ve festivalin gerçekleştiği Palais des Festivals et des Congres binasına geldiğiniz anda tüm heyecanınız bir balon gibi sönüyor. Burası bildiğiniz bir bina, son derece gösterişsiz, oldukça yavan. Kırmızı halı üzerinde bir fotoğraf çektirip yürümeye devam ediyorsunuz.
Yol sizi Promenade de la Croisette isimli uzun bir caddeye götürüyor. Cannes’ın en ünlü caddesi olan Croisette bir tarafı beş yıldızlı oteller, lüks markaların mağazaları, pahalı restoran ve kafeler, diğer tarafı palmiye ağaçlarıyla süslü Cannes sahiline ev sahipliği yapıyor. Cannes sahili dediysem aklınıza bizim denizlerimiz gibi turkuaz sular, ince kumlar gelmesin. Buraya damgasını vuran her birkaç adımda bir karşınıza çıkan özel plajlar. Lüks ve keyifli olsa da Cote D’Azur’ün başka yerlerinde çok daha güzel sahiller var.
Son olarak eski şehir merkezi Le Suquet ve Rue d’Antibes isimli caddeyi de gezdiğinizde Cannes’da görebileceğiniz her yeri gezmiş oluyorsunuz.
Cannes’da nerede yenir, nerede konaklanır öğrenmek isterseniz, Cannes yazımı okuyabilirsiniz.
Nice
Fransız Rivierası’nın kalbi Nice. Ancak burada zaman geçirdikten sonra dahi şehir hakkında bir izlenim kazanmak, bu şirin kenti kafanızda bir yere konumlandırmak biraz zor. Bence bunun en önemli nedeni Riviera dediğimizde aklımıza bir kasaba atmosferi, lavantalar, güller, taş evler, trafiğin minimumda olduğu yollar geliyor olması. Halbuki Nice aslında üniversitesiyle, tarihiyle bir şehir, hatta Fransa’nın 5. büyük kenti. Bana biraz Barsolona’yı anımsattığını söyleyebilirim. Siz de Nice’e gitmeden önce şehri içinde sahil, plajlar olan, belki Antalya gibi yazlık bir kent olarak düşünebilirsiniz. Aslında aklınızda daha sessiz sakin bir tatil varsa rotanızı başka yerlere çevirmenizi önerebilirim.
Yazının başında anlattığım gibi, dünyanın en zengin ailelerinin uğrak noktası olan Nice’te gidecek çok fazla restoran, kafe, bar olmasının yanı sıra tertemiz bir sahil, masmavi bir deniz, capcanlı sokaklar sizi bekliyor.
Şehrin en ünlü caddesi havalimanından başlayarak şehir merkezine kadar size eşlik eden Promenade des Anglais. En ünlü oteller, plajlar da bu caddenin etrafına dizilmiş durumda. Vieux Nice isimli eski şehir merkezi, Nice Kalesi, Massena Meydanı, MAMAC Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi gezebileceğiniz yerler arasında.
Daha detaylı bilgi almak için Nice yazımı okuyabilirsiniz.
Grasse
İşte buraya gönül rahatlığıyla Fransız Rivierası diyebilirsiniz. Parfüm dünyasının kalbi olan Grasse tipik bir Riviera kasabası. Grasse dünyanın önde gelen parfüm markalarının çiçeklerinin yetiştirildiği bahçeleriyle ünlü.
Hatta bir parfüm müzesi ve kendi parfümünüzü kendiniz yapabileceğiniz minik dükkanlar var.
Daha detaylı bilgi almak için Grasse yazımı okuyabilirsiniz.
Saint Jean Cap Ferrat
İşte burada bir duralım! Nice ile Monaco arasında yer alan Saint Jean Cap Ferrat, Sudi Arabistan kralından Rotschild ailesine kadar dünyanın en zengin ve tanınmış ailelerinin yaz tatillerini kendi saraylara layık evlerinde geçirdiği, Charlie Chaplin, David Niven, Elizabeth Taylor gibi isimlerin ziyaret ettiği, kimisi bir ada büyüklüğünde dev şatolarla insana gerçek ihtişamın ne olduğunu gösteren bir cennet!
Cap Ferrat’ı tek kelimeyle özetleyebilecek olsaydım “lüks” derdim! Beş yıldızlı oteller, akşam yemeklerini bir şölene dönüştüren restoranlar, masmavi sahiller ve hizmet kalitesi bu minik ve ultra pahalı yarımadaya damgasını vuran unsurlar.
Fransız Rivierası’nın en güzel sahillerinin de Saint Jean Cap Ferrat’ta yer aldığını söylemeliyim. Saint Jean Cap Ferrat için uygun bütçeli konaklama, yemek seçenekleri var diyemeyeceğim çünkü yok. En azından biz görmedik. Ama illa ki burada konaklamanız, yemek yemeniz gerekmiyor. Nice’den günübirlik gelebilir, denize girip yemek yiyerek harika bir gün geçirebilirsiniz.
Daha detaylı bilgi almak için Saint Jean Cap Ferrat yazımı okumayı unutmayın.
Son olarak…
Instagram sayfamdaki hikayelerde sizi oldukça güzel görüntüler bekliyor. Cote D’Azur seyahatinizi planlamadan önce mutlaka bir göz atmanızı tavsiye ederim!