Bugüne kadar gezdiğim yerler arasında en hayal kırıklığına uğradığım rotaların başında açık ara Dubrovnik gelir. İnsanlarının kabalığından mı fiyatların uçukluğundan mı, kültür erozyonuna uğramış olduklarından mı yoksa ırkçılıklarından mı, tam olarak nereden başlasam bilemiyorum.
Dubrovnik özellikle Game of Thrones çekimlerinden sonra oldukça popüler bir yer haline gelmiş. Ancak Hırvatistan’ın Avrupa Birliği’ne girmesinden ve dizi çekimlerinden sonra artan popülerliği turizm sektörünün gelişmesine değil, tam aksine yozlaşmasına neden olmuş. Daha önce gidenlerin ve Dubrovnik yerlilerinin anlattıklarına dayanarak bu sonuca vardım.
Diğer yandan, sezon öncesi ve sonrası gidenler benden çok daha güzel deneyimlerle dönmüşler. Dolayısıyla illa ki görmek istiyorum diyorsanız, Nisan-Mayıs ve Eylül-Ekim aylarını değerlendirmekte fayda olabilir.
Dubrovnikliler bile durumun vahametinden yaka silkiyorlar. Artık dışarıda yiyip içemez olmuşlar. Hatta dışarıda yemek yemek için senede birkaç gün Bosna sınırını geçip, yakınlarda yer alan bir restorana gidiyorlarmış. Peki, kışın diye sordum bir umutla. Belki sezon bittiğinde fiyatlar ucuzluyordur diye düşündüm. Kışın ise, hemen hemen her yer kapalıymış.
Bazen garsonlar muhattaplarının yerli olduklarını anladığında size bu fiyattan hesap ödetemeyiz diyerek, %30-40 indirim yapıyorlarmış. Küçük su 18 TL, Espresso 45 TL, kokteyller minimum 70 TL. Akşam yemeğini 700-800 TL’den aşağıya yemeniz mümkün değil. En berbat plaja bile gitseniz, şezlong 100 TL’den başlıyor. Eğer paket halinde 2 şezlong 1 şemsiye alırsanız 110 TL, şemsiyeyi sonradan alırsanız 130 TL veriyorsunuz. Üretim maliyetinden olsa gerek ?
Türkler’i kesinlikle sevmiyorlar. Bunu Dubrovnikliler söyledi, benim yorumum değil. Türk olduğunuzu anladıklarında tavır hemen değişiyor. İletişim şekilleri bağırıp çağırarak sizi susturmaya çalışmak. Hizmetin en profesyonel olması gereken otellerde bile durum aynı. Siz de aynı tavırla karşılık verirseniz hemen siniyorlar.
Dünya Kupası boyunca Türkiye gündeminden düşmeyen Hırvatistan Cumhurbaşkanı’nı onlar pek sevmiyor. Hatta bildiği tek şey şov yapmak diyorlar. Sosyal medyada sık sık gördüğümüz ve övgüyle bahsedilen kareler ise onlar için bir dalga konusu.
Yine de yolu bir gün orada düşenler için yapılması gerekenleri yazıyorum.
Mutlaka Yapın
Kale içini gezin
Eskiden Ragusa Cumhuriyeti’nin yer aldığı kale gerçekten olağanüstü. Ragusa Cumhuriyeti 1808 yılında Napolyon’un kaleyi zapt ettiği güne kadar Osmanlı Devleti’nin himayesinde kalmış.
Burası aynı zamanda Napolyon’un tek bir kurşun bile atmadan ele geçirdiği terk yer olarak biliniyor. Napolyon emrinde çok az sayıda askerle burayı ele geçirmiş. Askerlerine bir hafta boyunca dağın yamacında oldukları yerde yuvarlaklar çizme emri vermiş. Bunu gören halk çok büyük bir ordunun saldırmak üzere olduğunu düşünerek kendi kendine teslim olmuş.
Yürü yürü bitmeyen, taş binalarla süslü bu kale ne yazık ki artık restoran, bar ve gece kulüpleri ile dolu. Bu manzarayı görüp de üzülmemek elde değil doğrusu.
Game of Thrones turu yapın
Game of Thrones tutkunu iseniz, mutlaka bir Game of Thrones turu ile kaleyi gezin. Biz bu tura katılmadık ama her sahnenin nerede çekildiğini tek tek anlattıklarını öğrendik. Game of Thrones çekilirken kale 2 yıl boyunca, yaz aylarında kapatılmış. Daha sonra bunun mantıklı olmadığına karar verilerek, yer yer kapatma kararı alınmış.
Posat’ta akşam yemeği yiyin
Posat kalenin hemen dışında yer alan, oldukça şık bir yer. Tabii ki her yer gibi oldukça pahalı ama Dubrovnik’te gördüğüm en güler yüzlü garsonlar buradaydılar. Ayrıca, yemekler gerçekten enfes. En azından verdiğiniz paranın karşılığını alıyorsunuz.
Sunset Beach’te güneşin batışını izleyin
Dubrovik’te hemen hemen her plaj taşlı. Bizdeki gibi upuzun kumlu sahiller yok. Sunset Beach diğerlerinin yanında biraz daha kumlu denilebilecek bir sahile sahip.
Burası aynı zamanda güneşin batışını en güzel izleyebileceğiniz plaj. Etrafında bir sürü restoran ve bar var. Dolayısıyla, bir kadeh içki veya kahve eşliğinde romantik bir akşamüzeri için en ideal yerlerden biri.
Ada turu yapın
Dubrovnik’in içinden ziyade adaların oldukça güzel olduğu söyleniyor. Günlerinizi şehrin içinde geçirmektense çok daha güzel sahilleri olan adalarda zaman geçirmeniz daha keyifli olacaktır. Ben Dubrovnik’ten uçarcasına kaçtığım için tur falan da yapmadım 🙂
Dubrovnik’ten Arabayla Bosna Hersek’e veya Karadağ’a geçin
Dubronvik’ten Bosna Hersek ve Karadağ’a geçmek yalnızca 2-3 saat sürüyor. Sınır kapılarında kuyruk olursa bu süre biraz daha uzayabilir elbette. Sınırlardaki trafiği izleyebileceğiniz bir uygulama var. Oradan kontrol ederek yola çıkabilirsiniz.
Yol boyunca inanılmaz bir manzara size eşlik ediyor. Yola çıkmak için en uygun zaman ise kesinlikle sabah-öğlen saatleri. Akşama kalırsanız yollar çok karanlık ve dar, oldukça ürkütücü.
Ayrıca, taksiyle veya şoförlü bir araçla geçmeye kalkarsanız, akşam saatlerinde neredeyse iki katı fiyat istiyorlar. Normalde ücret 220 Euro, akşam ise 450 Euro civarında. Diğer yandan, şoförün İngilizce bildiğinden mutlaka emin olun ve pazarlık yapın.
Asla Yapmayın
Hotel Splendid’de konaklamayın
Burası devletin satamadığı tek otel olarak nam salmış. Biz maalesef araştırmaya vakit kalmadan gittik ve bundan haberimiz yoktu. Kabalıkta bir numaralar. Turizmin gözbebeği otelcilik sektöründe konukları azarlamak neyin nesi gerçekten anlamış değilim.
Mlini bölgesinden uzak durun
Dubrovnik’in Mlini bölgesi denize girmenin imkansız olduğu bir bölge. Ülkenin en büyük nehirlerinden biri buradaki denize dökülüyor ve bu nedenle su çivi kıvamında. Dubronvik’te en ucuz Air Bnb evleri burada bulunuyor ve fiyat uçurumunun nedeni tam olarak bu. Ayrıca, şehir merkezinden oldukça uzak. Bu da fiyatların ucuz olmasının bir diğer nedeni.
Garsonlarla tartışmaya girmeyin
Hırvatistan’dan sadece geçen yıl 300.000 kişinin göç etmiş. Artık garsonlar başka ülkelerden gelen, eğitimsiz ve yetiştirilmeyen gençlermiş.
İlk gece oturduğumuz kafede WiFi şifrelerini istedim ve aldığım yanıt şu oldu: “Bu kadar güzel bir manzara karşısında telefonunla mı uğraşacaksın?” Son derece rahatsız edici bir ses tonuyla aldığım bu yanıt karşısında deliye döndüm diyebilirim. Bu yaşadığımız anekdotlardan sadece biri.
İnanılmaz kaba ve küstah bir tavırları var. Ne dediğinizle asla ilgilenmiyorlar. Baskın tavır sizinle aynı anda konuşarak, sesinizi bastırmaya çalışmak ve haklılarını ispat etmek. Susturmanın tek yolu ise, benzer ses düzeyiyle yanıt vermek. Ancak o zaman siniyorlar. Ama oraya tatile gitmişsin, neden tartışmaya giresin diyebilirsiniz ve kesinlikle haklısınız.
Tatil demek huzur, dinlenmek, güzel hizmet almak ve yenilenmek demek. Adım başı kazıklandığınızı hissettiğinizde ve sürekli bir sinir harbine girdiğinizde hiçbir tadı kalmıyor.
Ben şahsen bir daha Dubrovnik’e adım atmam. Ama Dubrovnik’i mutlaka görmek istiyorsanız, tavsiyem bir turla gitmeniz. Çünkü tur rehberleri yaşanan olumsuzlukları gayet iyi biliyor ve bunların üstesinden gelmek için gerçekten büyük bir özenle çalışıyorlar. Konakladığınız otelden yemek yediğiniz restorana kadar her şeyi önceden planladıkları ve muhataplarınızla sizin yerinize iletişim kurdukları için sorunlarla da onlar başa çıkıyor. Kendi yerlilerinin dilini de sizden çok daha iyi bildiklerinden başınız ağrımıyor.