Üzüm bağları, şarapları, reçelleri, rüzgar gülleri, dar sokakları, meyhaneleri, bademli kurabiyesi, gelincik şerbeti… Bozcaada’ya hiç gitmemiş bile olsanız, gördüklerinizden, duyduklarınızdan ve okuduklarınızdan bunları biliyor olmalısınız. Bozcaada hakkında pek çok şey öğrenebileceğiniz sayısız haber, makale, internet sitesi var. O yüzden bunları bir de benim yazmamın pek faydası olmayabilir. Ama herkesin bir tatili ve dolayısıyla bir şehri, kasabayı, adayı deneyimleme şekli farklı. İşte bu noktada benim de anlatabileceklerim var.
Bozcaada sessiz, sakin bir ada. Özellikle de Mayıs ve Eylül aylarında kafa dinlemek için birebir. Eğer biraz dinlenmeye ihtiyacınız varsa, yaz sezonunu açmak ya da kapatmak için Bozcaada’ya mutlaka yolunuz düşmeli. Buraya kadar her şey güzel görünüyor. Ancak benim gibi bir şehir insanıysanız, başka bir deyişle tatilde biraz da olsa lüks arıyorsanız, bu rota tam olarak size uygun bir yer olmayabilir.
Ben Bozcaada’ya ilk kez 2015 yılında gittim. Tam olarak hayattan biraz sıkıldığım bir dönemdi ve yeni hayaller edinme arayışı içinde, insanlardan uzakta, kendimle baş başa vakit geçirmek istiyordum. Yalnız seyahat etmeye alışık olduğum için sıkılmaktan pek korkmamıştım. Ancak bu minik kaçamak pek hayalini kurduğum gibi gitmedi. Öncelikle adanın yerlileri turistlerden bıkmış bir haldeydi. Gitmeden önce araştırma yapmadığım için orada yaşayan insanlardan fikir almak istedim ama yardımcı olmak konusunda pek istekli olduklarını söyleyemem. Ayrıca, adanın kendi kuralları var. Her şey saatli, planlı, programlı. Bunları öğrenmeden, spontane bir şekilde hareket etmek hüsranla sonuçlanıyor. Örneğin, rüzgar güllerinde gün batımı izlemek istiyorsanız, 18:00’de kalkan minibüsleri kaçırmamanız gerek. Diğer yandan araçsız gittiyseniz, taksi şoförlerinin yatma, kalkma saatlerine uymak durumunda kalıyorsunuz. Denize girmek için harika koylar var ancak bu koyların hiçbirinde şezlong, şemsiye, su satan bir tesis ya da insan yok. Yanınızda kendi teçhizatınız olmalı. Ayazma bir nebze daha modern bir plaj ancak inanılmaz kalabalık. Bu nedenle, ben tüm günlerimi Mitos’da geçirmek durumunda kaldım. Ancak denizin berraklığı gerçekten etkileyici, bunu söylemeden edemeyeceğim. Adada internet oldukça kötü, pek çok noktada hiç çalışmıyor diyebilirim. Tüm bu şikayetlerim neticesinde, Bozcaada’yı bir daha asla gitmeyeceğimi düşünerek terk ettiğimi hatırlıyorum.
Bir önceki tatilde tek başıma olmamın beni kötü etkilemiş olabileceğini düşünerek, adaya bir şans daha vermeye karar verdim. İkinci Bozcaada maceramı ise, bu sene, New Balance’ın koşu maratonunda yaşadım. Bu kez arkadaşlarımla ve arabayla gitmiş olsak da, yaklaşık 3.000 kişi adaya ayak bastığından hiçbir restoranda yer bulamamak, feribot kuyruğu ve Tekirdağ’dan başlayan İstanbul trafiği bir kez daha Bozcaada’yı benim için bir kabus rotası haline getirdi.
Son olarak, bu hafta bir kez daha Bozcaada’ya gittim. Tabii “bu kadar sevmediğin bir yere neden sürekli gidiyorsun?” diye sorarsanız, “haklısınız” demekten başka söyleyecek bir lafım yok. Ama insana bir yeri sevdiren yine insanlarmış, bir kez daha anladım. Uzun zamandır Small Hotels’in tavsiyeleriyle Türkiye’nin sevilen tatil beldelerindeki butik otellerde konaklıyorum. Sevgili İzim’in desteğiyle bu kez Ela Tenedos’ta kaldım. Otelin sahibi Hakan Bey’le uzun uzun sohbet etme şansım oldu. Bozcaada’yı bir kez de onun ağzından dinleyince, yepyeni bir Bozcaada algısına sahip oldum.
Öncelikle ada halkının turistlere yönelik düşüncesini öğrenince konuya bakış açım değişti. Maalesef ülkemizde kalitesiz turist denen bir kitle var ve ada halkının tepkisi aslında bu insanlara. Bozaada’nın sakin yapısını ve henüz bozulmamış doğasını korumak istiyorlar. Bir İzmir’li ve 30 yılı aşkın süredir Çeşme’li olarak bu isteği ve tepkiyi anlamak güç değil. Bu nedenle, az ama kaliteli turist gelsin düşüncesindeler. Hal böyle olduğundan, feribot seferlerinin sayısını arttırmak ve daha konforlu imkanlar sunmak gibi bir dertleri yok. Konuyu bu açıdan değerlendirince açıkçası saygı duydum.
Bozcaada’daki otellerin ve pansiyonların odaları, binalar Rumlar’dan kaldığı için biraz küçük. Ayrıca, genel olarak sıcak su problemi var. Ela Tenedos’un 8 odası var ve 6’sı deniz manzaralı. İlk defa sıcak su sorunu yaşamadım ve bu mevsim hava serin ve rüzgarlı olduğu için, sıcak su olması harika bir ayrıcalık oldu. Bozcaada kalesi ve deniz manzaralı terasındaki kahvaltıların keyfi ise paha biçilemez. Tatlı sevmeyen bana bile reçeli sevdirdiler! Masaya oturur oturmaz, taze pişen gözlemeler ve pancakeler, köy yumurtalı omletler ve melemenler güne enerji ve neşeyle başlama bahaneleri sunuyor.
Merkeze uzak bağ evlerinde konakladığınızda fotoğraf çekmeye vakit ayırmak biraz güç olabiliyor. Ela Tenedos adanın Rum mahallesi kısmında kalıyor. Burası dar sokakları ve bakımlı evleriyle adeta bir fotoğraf cenneti. Otelden adımınızı atar atmaz, kendinizi bir masalın içinde gibi hissedebilirsiniz.
Yan yana meyhaneler, balıkçılar ve kafeler ise hemen yanı başınızda. Araçsız gidecekler için, bu da önemli bir kriter. Otelin sorunsuz çalışan interneti de benim için hoş bir sürpriz oldu.
Bana sorarsanız, Bozcaada’ya gidecekseniz, konaklayacağınız oteli iyice araştırın. Adanın şehir hayatından son derece uzak ve aslında onu pek çok kişi için çekici kılan yönleri konforlu bir otel, yatak ve imkanlarla cazipleşiyor. En azından benim için öyle… Üçüncü Bozcaada tatilimden sonra nihayet adayı sevmeye başladım. Harika misafirperverliği için Ela Tenedos’a ve Hakan Bey’e çok teşekkürlerimi sunuyorum.
Heredot’un dediği gibi, Tanrı insanlar uzun ömürlü olsunlar diye Bozcaada’yı yaratmış.